26 Ağustos 2008

B RH -




İşini sevmeyen hemşireler, önce dirseğimin hemen üzerine bağladıkları lastik iple damarlarımı daha da bir görünür kılıyorlar. Sonra hızla batırıyorlar iğneyi koluma. Hiç tereddüt etmiyor kan. Şırınganın içine akıyor, akıyor... Şırıngayı dolduruyor. Ben kafamı aksi yöne çevirmiyorum, benden önceki kadının aksine.
Sonra şırıngayı, kalın plastik bir tüpe boşaltıyorlar. Üzerinde adım yazıyor. Kanım orada duruyor. En azından bir süreliğine.
Öğleden sonra gidip sonuçları alıyorsun. İşini sevmeyen laborantlar, üzerinde yazanları asla anlamadığın bir kağıt uzatıyorlar sana. Sen de onu alıp, bu dili konuşan birine, doktoruna götürüyorsun.
Onun söylediklerini anlıyorsun. Bilmediği bir dilin konuşulduğu bir ülkede, hani zamanla bir kaç sözcüğü anlar ya insan. İşte öyle...
Peki sonra nereye gidiyor o kan? Aylardır plastik tüpleri dolduran kanım nereye gidiyor?

Hiç yorum yok: