24 Ağustos 2008

Biralar Soğuk Mu?


Tembel tembel oturuyordum evde. Vantilatörü içime sokmanın bir yolu olsa derken ve gözkapaklarım benden bağımsız aşağılara doğru yol alırken, kapı çaldı.
Postacı sabah gelmişti, sucu da öyle. Üst komşu tatildeydi. Teyzem bu sıcakta, bu yokuşu öldürsen çıkmazdı. Kapıdaki kimdi peki? Üzerimdeki giysiler, promosyon için kapıya dayananlara sinirli sinirli; ‘Hayır, ilgilenmiyorum. Teşekkürler.’ demek için uygun muydu?
- Kim o?
- Biralar soğuk mu?
- Soğuktur herhalde!
- Sen bira sevmezsin ki be!
Sesinden tanıdım. Nereden baksan bir on yıldır duymadığım sesini hemen tanıdım. Portmantonun aynasında saçımı başımı düzelttim. İki kere kitlediğim kapıyı, heyecanla açtım. Heyecanla değildi aslında. Açtım işte kapıyı. Ne hissettiğimi bilmeden, düşünmeden.
Saçları kırlaşmıştı. Hepsi o. Yüzündeki ifade aynı. Cesur, gerçek, ne olursa olsun yaşamaya teşne. Kocaman sarıldı bana. ‘Aman,’ dedim, ‘dur, yapma. Şu sıralar bana hiç sarılma!’
Üçlü koltuğa yan yana oturduk. Uzun uzun baktık birbirimize. Yüzümde bir gülümseme. Kalakaldım aslında ben öylece. Bira getirdim ona. Buz gibi bir bira. ‘İçmezsen, içmem,’ dedi her zamanki gibi. Kendime bir votka lime yaptım. Yine yanına oturdum. ‘Eve bakıcam ben,’ diye kalktı ayağa. Halen yaşadığım annemin evini hep çok severdi. Şöyle bir dolandı evi, geldi yine bana sarıldı. Öylece durduk. Anlatacak hem çok şey vardı, hem de hiçbir şey. Zaman geçmişti.
O sabaha kadar dans ettiğimiz ve sonunda bar sahibinin bize koca bir shaker içki ısmarladığı geceyi hatırlayıp hatırlamadığı mı sordu. Hatırlıyordum elbette. Doğum günümdü benim o gece. ‘Hadi kalk, oraya gidelim yine,’ dedi. Kapandığını söylediğimde, inanmadı; ‘Açmıştır o herif başka bir bar. İstanbul kızları siyahi erkeklere hasta, o buralardan asla uzamaz!’ Aradık taradık online. Sonunda bulduk. Üzerimi değiştirdim, hafiften bir makyaj bile yaptım. Çıktık.
Önce Asmalı Mescit’te eskiden de hep gittiğimiz meyhanede güzel bir akşam yemeği yedik. Eski bir kaç tanıdığa rastladık. Uzaktan selam verdiler, biz de uzaktan selamlarını aldık. Kalktık Galata’ya yürüdük. Meydanda biraz oturduk. Eskiden de ne zaman canım sıkılsa, elimden tutup kuleye çıkarırdı beni; ‘Bak derdi; önce şu şehire bir bak. Sonra da asansördeki aynaya. Var mı senden âlâ?’
İçeriye girdiğimizde boştu bar. Bir kaç genç kız ellerinde içki bardakları, salınıp duruyorlardı. Tekila içmeye karar verdik. Bir, iki, üç shot derken...
Bardan çıktığımızda ikimiz de terden sırılsıklamdık. Meydandaki çöp kamyonundan ve The Marmara’nın tepesindeki martılardan anladık, sabahın ilk saatlerini yakalamıştık. Dans etmiştik biz yine. ‘Öğrencilerimden gören olmamıştır umarım,’ dedim. Aslında biraz endişelenmiştim. ‘Keşke görselerdi,’ dedi; ‘keşke görseler de hocalarının kim olduğunu bilseler.’
Komik bir taksi şoförüne denk geldik. Bizi evli sandı; ‘Ne güzel çıkmışsınız karı - koca, eğlenmişssiniz bu saate kadar. Benim hanım benimle bir duble bile içmez. Çocuk yapmayı ihmal etmeyin ama ha! Güzel şey çocuk...’
İstediğine inansın dedik. Hiç ses etmedik. Ben indim taksiden, o kaldı. Yolcu yolunda gerekti. Gitmeliydi. ‘Sen ara gelirim ben,’ dedi, kollarını süpermen gibi havaya kaldırarak; ‘yoksa İstanbul gözümde büyüyor. ’

4 yorum:

Karōshi dedi ki...

"Yoksa İstabul gözümde büyüyor.." diyen bu adamı ben hatırladım bu arada.. Nasıl bir süpriz bu ve nasıl bir gece yaşanmış.. Zizania yaşama hoşgeldin mi diyeyim ne diyeyim bilemedim.. Ama bu süperman .. Yani dostluk iyi bir şey!!!!! :) Sonrası ise palavra.. O süperman hep ani süprizler yapsın diyorum eğer iyi olacaksa sana..

Karōshi dedi ki...

İstanbul*

Karōshi dedi ki...

Sen zaten yaşamdasın tabii.ama hoşgeldin dediğim benim yaşamıma hoşgeldin:) Açıklayayım dedim .. Yanlışı sevmem bennnn!!!!

kinik dedi ki...

basim dondu..film gibi..on sene sonra gelen adama 'on senedir nerdeydin be adam' diye sorulmaz mi normalde.. sonra gidiyor yine..ne garip..kimlerdensiniz sizler ya.....ya gecen tv.de bi doktor 'devrelerde karisiklik oluyor bu hastalarda' dedi resmen..bu kadar olur..sectigi kelimelere bak..iyice tozuttular..hani okuyunca bana da garip geliyor yazdiklarim ama ne yapabilirim devrelerde karisiklik oluyor ya mecburum yazmaya, benim sucum yok..hani ne geregi var tv'deki doktoran bahsetmenin durup dururken..yazinca rahatlamiyorum da..zaten rahatsiz ettigi de yok, nasil rahatlayabilirim???...mesela su anda ensemin kafamla birlestigi noktada bi his var..ense koku mu derler oraya..kok asagida olur ya..insan dilindeki asagisi lafinin anlamini yer cekimi vermis..mesela benim yegen 'kafama kirildi' diye bi laf eder, kimse anlamaz..'gobegim koooptuuu' diye de aglar durup dururken..oluyo boyle seyler..bizler de 'NASIL ANLAŞILABİLİRİM' diyip dururuz..bi de en buyuk meselemiz ölüm var tabi..cok ciddi ama..cok katı...