2 Ekim 2008

Omlet / Egg Mamadu




Uzun kahvaltıların vazgeçilmezi omlettir. En azından bizim evde. Ben şahsen en çok beyaz peynirlisini severim. Beyaz peynirli ve karabiberlisini.
Sabah uyandım. Evde yine hiçbir şey çalışmıyor. Bir mucize filan olmamış. Kimse ben uyurken evi temizlememiş.
Duş alamadım. CD çaları çalıştıramadım. Oturup hüngür hüngür ağlayacaktım neredeyse, öyle bir halet – i ruhiye...
Buz gibi suyla yüzümü yıkadım. Bir kaç arkadaşımla telefonda konuştum. Ne kadar üşüdüğümü anlattım, dalga geçtiler benimle. Başladım saymaya; ama burası Boğaz, sonra ev aylardır kullanılmıyor vs vs... Hiçbirini ikna edemedim. Üşüyorum. Ben üşüyorum. Kim ne dersin, hava güzel filan değil. Bildiğin serin işte.
Sanki bugün Pazar günüymüş gibi geliyor bana. Pazara yaraşır bir kahvaltı hazırladım ben de. Omlet yaptım. Omlet yaparken de artık hiç doğru düzgün yemek pişirmediğimi düşündüm. Kırk yılda bir belki. Hep hayatıma giren erkekler yüzünden! Hepsi o kadar güzel yemek yapardı ki...
Hele bir tanesi, çok yetenekliydi. 'Kitchen God' derdim ona. Annesi ve ablası profesyonel aşçıydı. Çin ve Tayland mutfağında ustaydı. Eve bir gelirdim, benim diyen Çin lokantasında yiyemeyeceğin yemekler yapmış. Ballı kızarmış muz bile. Öyle bir sofra.
Kavga çıkardı ama her Çin yemeği pişirdiğinde. Ekmek isterdim ben, o da kızardı; ‘Çin yemeğiyle ekmek yenmez’ diye. Sonra dayanamaz gider alırdı. Afiyetle yerdik yemeğimizi. Geceler daha bir kısa sürerdi o zamanlar sanki.
Hayatımda yediğim en güzel yemekleri hep onun elinden yedim. Cheesecake’leri de öyle.
Ondan öğrendiğim omleti yaptım bu sabah kendime; Egg Mamadu.
Adı ecnebice ve acayip bir şeymiş gibi geliyor kulağa ama bildiğimiz omlet işte. Peynirli, karabiberli omlet. Mamadu, Moritanya’da yaşarkenki dadısının adı. Ondan omletin adı Egg Mamadu.
Kendime harika bir kahvaltı sofrası hazırladım. Roka, domates, çakistes, yeşil biber ve Egg Mamadu. Laptop’ımı aldım yanıma, fonda Nathalie Merchant’ın Tigerlily’si, gayet de Pazarmış gibi ettim kahvaltımı. Bir yandan da dolanıyorum internet’te. Bilgisayarın ekranının sağ alt köşesinde, yeşil bir ışık yanıp sönüyor. Biri bana bir şeyler yazıyor. Üzerine tıklayınca bir an şaşırdım. Yazan Egg Mamadu’yu bana ilk pişiren kişinin bizzat kendisi, 'Kitchen God'!
Saydım, 13 sene olmuş. Tam 10 + 3 sene.
13 sene sonra, aslında bir Perşembe olan bu Pazar gününde, Egg Mamadu yaptığım bir sabah, dünyanın öbür ucundan...


REMEMBER

REMEMBER me when I am gone away,
Gone far away into the silent land;
When you can no more hold me by the hand,
Nor I half turn to go, yet turning stay.
Remember me when no more day by day
You tell me of our future that you plann'd:
Only remember me; you understand
It will be late to counsel then or pray.
Yet if you should forget me for a while
And afterwards remember, do not grieve:
For if the darkness and corruption leave
A vestige of the thoughts that once I had,
Better by far you should forget and smile
Than that you should remember and be sad.

Christina Rossetti (1830-1894)

1 yorum:

Karōshi dedi ki...

Ben de ilk Çin yemeğimi Kitchen God'un evinde ve onun elinden yemiştim:) Ve gene sen ekmek istemiştin ve gene tartışmıştınız. Ve evet gene ekmekle yenmişti o yemek.. Güzel-di tabii. Ama sinir olmuştum Kitchen God'un tavrına.. Gerçi sonra sonra anladım biraz.. İşine saygı mı duyuyordu ne? Terk-i diyar etti en sonunda .. Ne günlerdi ahhhh ahhhh dermişim:) Hehhehehe! Ay yoksaa hüzünle yazılmış bir yazı mıydı.. Pardon:P
Nasıl olsa cevap vermiyorsun ya.. İstediğimi yazarım.. hhaahhaaha!