30 Haziran 2009

29062009


...
*Bu şehirde,
Bir tek Galata’da,
Hayal satar,
Mazi alır,
Martılar...

© Zizania
*aslı'ya...



Fon Müziği: Broken Heart - Eddie Vedder

27 Haziran 2009

Uçurtma


Uçurtma uçar,
Söz dururken.
Yazı kalır,
Eskir,
Küflenir kimileyin,
Kimse okumazken.
Bulut ağlar,
Yağmur olur,
Gözlerin dururken.
Sabah olur,
Uyku,
Kendi kendine,
Mışıl mışıl uyurken.
Her şey geçer,
Herkes gider,
Zaman seyrederken.
Uçurtma uçar,
Söz dururken.

© Zizania

24 Haziran 2009

Bıyık


bıyık, -ğı
isim
1. Üst dudak üzerinde çıkan kıllar: “Bu sabah tıraş olurken bıyığını kesememişti.” -Y. Atılgan.
2. Balıklarda deri uzantısı.
3. Asma vb. bitkilerde, sarılıp tutunmaya yarayan sürgün.

Güncel Türkçe Sözlük




Paşalimanı / Rakı / Eski Plaklar / Güneşin Batışı

Fon Müziği: Quel con a dit - Michel Fugain

20 Haziran 2009

Kalbe Pil...



Aynısını bir kere daha hissetmiştim. Öylece kalakalmıştım Acil’in kapısında. Bir tane vardı benden, aynı anda iki farklı yerde olmam imkânsızdı. Olamıyordum işte. Her şeye muktedir ben, o koca ben! Yutkuna yutkuna helak olmuştum. Haykırarak ağlamak istiyordum. Ama ben sadece yutkunuyordum. Yutuyordum acıyı. Sindirim sistemime yolluyordum. Hazmetmem gerekti. Bunu ancak ben yapabilirdim. Yalnızdım. Kendi kendime çıkıp eve gelmiştim akşam. Yoğun bakımdaydı babam.
Kendi anahtarımla açmıştım kendi evimin kapısını. Salonda öylece oturmuştum, ışıkları açmadan. Durmuş durmuş, susmuştum. Herkesin işi vardı işte, herkes kendi evindeydi. Herkes...
Dün güle oynaya çıkmıştım ben hastaneden. Her şey iyiydi. Hatta öpmemiştim eniştemi, veda etmemiştim. Bir an bakmıştım bitkin yüzüne, öpsem ya demiştim. Sonra vazgeçmiştim. Yarın, sonraki gün, ondan sonraki gün nasıl olsa görecektim onu. Veda etmenin manası yoktu.
Pamuk saçlı, pis Bolşevik eniştem benim. Büyüyünce evleneceğim akşamcı dünyalar güzeli eniştem…
Nasıl da atmıştı beni suya, ufacıktım. ‘Hadi,’ demişti, ‘yüz bana doğru’. Ben küçüktüm, o kocamandı.
Sonra onunla içmiştim ben ilk rakımı. Masa âdâbını ondan öğrenmiştim. Leyleklerin ne zaman geldiğini, yavru kedileri nasıl tutmam gerektiğini, içki içince saçmalayan adamdan yol arkadaşı olmayacağını, dans ederken dans ettiğim kişinin ayaklarına basmamayı, hangi balığın hangi mevsim bu kıyılara yakın yüzdüğünü, Afrika menekşelerinin haftada kaç gün sulanması gerektiğini... Ben ondan ne çok şey öğrenmiştim.
İlk tek başıma çıkacağım tatile giderken, gittiğim yerlerden dönerken, evlenirken, boşanırken, hastanede yatarken, mezun olurken, ilk işime giderken hep vardı. Yanımdaydı. Hep oradaydı.
Kalbi dediler yorulmuş. Çok yorulmuş 80 yıldır atan kalbi. Pil takacaklarmış. Neye benzer ki bu kalp pili dedikleri? Ne menem bir şey ki?
Böyle de yaşarmış eniştem ama aslında bilmek gerekmiş, bu son rauntmuş.
Çıktım hastaneden, bir koşu gittim pasaportumu aldım emniyetten. Canım hiçbir yere gitmek istemezken.
Hayat bazen dursa ya. Olmasa mesela hiç yapılacak şeyler. Mecburiyetler. Kimse bir hastanenin Acil kapısında, hiç tek başına kalmasa sonra. Yutkunmak yerine ağlasa...

15 Haziran 2009

Avdet Seferi



Bindim Suhulet vapuruna,
Bir itiş kakış sorma,
Sanırsın
Sirkeci’den Fizana.
Avdettir adı dedim,
Hiç ses etmedim,
Sıktım dişimi,
Kendimi kendime,
Siper ettim.
Bazen şaşar aklım benim,
Daralır nefesim.
Kimileyin,
Bürür öfke,
Görmez olur,
Gözlerim.
Dedim ya,
Avdet seferindeyim,
İyisi mi siz beni,
Beklemeyin.


© Zizania



Photobucket

12 Haziran 2009

Plak

Photobucket

plak, -ğı Fr. plaque
isim (l ince okunur)

1. Sesleri kaydetmek ve kaydedilen sesleri yeniden pikap veya gramofonda dinlemek amacıyla hazırlanan plastik daire biçiminde yaprak: “Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta.” -Y. K. Beyatlı.
2. Metal nesne, plaka.

Güncel Türkçe Sözlük

Fon Müziği: Worth the Regret - The Broken Remotes

8 Haziran 2009

Oktapodi

Oktapodi from oscardodo on Vimeo.

Palavra


‘Kafanı kaldır, güneşe bak’, ‘Yürü, kim tutar seni’ ya da ne bileyim mesela, ‘Devam et’ türünden her tür laftan fena halde daralırım.
Bakasım yoksa güneşe, kamaşmasın boş yere başkaları istedi diye kendi bir çift gözüm. Neticede gözümün kıymetini ondan bundan daha iyi bilirim.
Sonra yürümek gelmiyorsa içimden ya da motorlu bir taşıtmışçasına devam etmek yoluma, burada dururum işte, kime ne? Keyfimin benden başka kahyası yok ya!...
Ve evet acayip sözler de edebilirim, hatta yazabilirim de onları beyaz kağıda karşı. O da tabii canım isterse.
‘Susarsam düşün asıl’ derler ya, ‘sessizliğimden kork benim’. Palavranın dik âlâsı. Susmak bal gibi de unutmak demektir her dilde.

Fon Müziği:
The Turns We Took - Tindersticks

6 Haziran 2009

5 Haziran 2009

Tanımadığımız Topraklar

Sea

En sevdiğim yazarlardan biri değildir ama arada bir bazı laflarını severim. Jhumpa Lahiri’nin Unaccustomed Earth (Tanımadığımız Topraklar diye çevirirdim ben çevirecek olsam ) adlı kitabının hemen başında bir alıntı var ondan; ‘İnsan doğası doğduğu topraklarda kök salarsa ancak bir patates kadar gelişebilir,’ diyor; ‘İşte bu nedenledir ki bütün çocuklarımın doğum yerleri birbirinden farklıdır. Kaderleri üzerinde bu kadar bir etkim olsun istedim, tanımadıkları yerlerde kök salsınlar onlar.’
Babamın bana sürekli şuraya buraya git demesi de belki bundandır. Babam ‘git’ dedikçe ben kaldım. ‘Kal’ dese gider miydim diye düşündüm bugün. Giderdim sanırım. Ya da bilmiyorum. Belki de artık yeteri kadar yaş aldım, belki de o zaman hamdım şimdi oldum.
Bir keresinde niyetlenmiştim gitmeye, beş sene önce. Tası tarağı toplamıştım, vedalaşmıştım tanıdığım semtler ve yüzlerle. Havaalanında bir titreme almıştı beni sonra. Uçakta ağlamıştım. Yanımda oturan adam cebinden bir mendil çıkarıp vermişti. 'Konuşmak ister misiniz' demişti bir de. O zaman utanmıştım. ‘Teşekkür ederim’ demiştim sadece. Kafamı camdan yana çevirmiştim sonra. Bir daha hiç yüzüne bakmadım o adamın. 17 saat boyunca. Sanki baksam yine ağlardım. Fotoğrafıydı sanki o adam, tüm geride bıraktıklarımın.
Babam karşılamıştı beni gittiğim uzak yerde. O dönecekti, ben kalacaktım. Ondan önce dönen ben oldum. Bir sabah annemi aradığımda, uzun süre yanına gidemeyeceğimi düşünüp korkmuştum. Hızla geçerdi zaman ama yoluna yalnız devam etmezdi hiç. Bazen yol arkadaşı seçerdi kendine, alıp götürürdü birilerini yanında. Annem giderken orada olmalıyım diye düşünmüş, aynı günün akşamı dönüş biletimi almıştım.
Kıyametler kopmuştu. Babam deliye dönmüştü. ‘Herkes kendi hayatını yaşar, kendi mezarını doldurur,’ diye inletiyordu Doğu Perth’teki o Japon adamın evini. Kararlıydım ben ama. Karar vermiştim, dönmezdim yolumdan. Hem zaten çoktan İstanbul’daydım ki ben. Binmiştim o uçağa çoktan.
Havaalanına benimle gelmişti babam her şeye rağmen. Pasaport kontrolünden geçerken dönüp arkama bakmamıştım. Onun da bakmadığını biliyorum. Geçen akşam sordum. ‘Dön istemedim hiç, senin İstanbul'da mutlu olamayacağını biliyordum.’ dedi. Hoşuma gitmiyor şimdi 'haklısın' demek ama ‘ben demiştim’ dese yeri. Galiba mutlu olamadım. Hep mutlu olma ihtimaline tutundum.
Şimdi annem diyor sıkça, ‘Git kızım buralardan’ diye. Kök salamadığımdan, tanıdığım topraklarda bile. Gitmemden, uzaklardan medet umuyor. ‘Ben gidince,’ diyor, ‘Geride kalma bir başına. Git, kur kendine bir hayat.’
Ne menem şey ki bu hayat kurmak, bir yerlerde kök salmak dedikleri? Hem benimkisi hayat değil mi? Düşünüyorum, düşünüyorum cevabını bulamıyorum bir türlü. Hayatta beceremediğim şeylerden biri. Ütü yapmak gibi. Doğru düzgün ütüleyemem ben mesela gömlekleri.
Şimdi yol zamanı yine. Korkmuyorum desem yalan olur. Kısa süreliğine gidip dönmemekten korkuyorum bu sefer. Dönsem de kalmakta oralardan. Bir daha geri gelmemekten.
Bugün denize baktım Rumelihisarı’ndan, İstanbul’a baktım... Ardımda kalsa bu şehir, artık ağlamam. İnandım...

Fon Müziği: One Man Show - Jarvis Cocker

3 Haziran 2009

Dondurma




dondurma
isim

1. Dondurmak işi.
2. Şekerli sütün veya meyve sularının dondurulmasıyla hazırlanan soğuk yiyecek: “Dondurmalarını yalaya yalaya dolaşmaya başladılar.” -N. Cumalı.
Güncel Türkçe Sözlük
Fon Müziği: Calm Like You - The Last Shadow Puppets

1 Haziran 2009

Darjeeling Çayı




Bulut / Çay / The Darjeeling Limited / Kiraz / Hindistan


Fon Müziği:
Kissin Time - Marianne Faithfull

Taciz


Arapça
isim. (ta:ciz)

Tedirgin etme, rahatsız etme: “Onun ulumasından gece gündüz taciz olan köy halkı...” -Ö. Seyfettin.
Güncel Türkçe Sözlük


Griydi gün, güzeldi. Yeniköy’de durup kahve aldık. Griydi gün, güzeldi. Uzun zamandır bu kadar güzel bir sabaha uyanmamıştım. Erkendi, sabahtı. Sürme çekmiştim gözlerime. Öğleden sonrası için planlarım vardı.

Evli olsaydım, anne olsaydım, yaptıklarının hiçbirini yapamazdı. Söylediklerinin hiçbirini söyleyemezdi. Korkardı, çekinirdi. Şimdi fütursuzca ağzına geleni söylüyor, maddî zenginliğinden ve sosyal konumundan dolayı kendinde her şeyi söyleme ve yapma hakkını görebiliyor. Adı düpedüz cinsel taciz bunun aslında ama o onca eğitimine rağmen beni böylesine taciz etmekte bir fenalık görmüyor.
Daha önce de bir kaç kez başıma gelmişti. Hepsinde de kendimi en az bugünkü kadar kötü hissetmiştim. Kendimi suçlamıştım, ‘Sen rahatsın ya,’ demiştim, ‘Sen rahat tavırları olan bir insansın ya ondan.’
İşte tuzağa düşmüştüm. Kendimi suçlama tuzağına. Bugün yine düştüm aynı tuzağa, ‘Ne yaptım da böyle oldu’ derken buluyorum sık sık kendimi. Bazen aklım başıma geliyor, ‘Benim ne suçum olacak ki’ diyorum içimden, sinirleniyorum, o da içimden. Sonra yine bulanıyor aklım...
Söylesem desem ki, ‘Bu yaptığın cinsel taciz.’ En az bir kişi der mesela ‘Gezmesin canım, o da öyle kısacık şortlarla.’ Ya da biri der, ‘Bu düpedüz iftira.’ Suçlu olurum ben yeniden, kadın olduğum için başıma gelen her şeyden.
Başa alsak bugünü, silsem ben şu an beni rahatsız edenleri hafızadan bir bir. Bu kadar zor olmasa gündelik hayat. Mesela bıraksalar da ben işimi yapsam.
Sadece uyumak istiyorum şimdi ben. Saatlerce uyumak. Unutana kadar uyumak. Kaç gün sürer ki acaba olan biten her şeyi unutmak?

Oysa griydi gün, güzeldi. Yeniköy’de durup kahve almıştık. Griydi gün, güzeldi. Uzun zamandır bu kadar güzel bir sabaha uyanmamıştım...