20 Haziran 2009

Kalbe Pil...



Aynısını bir kere daha hissetmiştim. Öylece kalakalmıştım Acil’in kapısında. Bir tane vardı benden, aynı anda iki farklı yerde olmam imkânsızdı. Olamıyordum işte. Her şeye muktedir ben, o koca ben! Yutkuna yutkuna helak olmuştum. Haykırarak ağlamak istiyordum. Ama ben sadece yutkunuyordum. Yutuyordum acıyı. Sindirim sistemime yolluyordum. Hazmetmem gerekti. Bunu ancak ben yapabilirdim. Yalnızdım. Kendi kendime çıkıp eve gelmiştim akşam. Yoğun bakımdaydı babam.
Kendi anahtarımla açmıştım kendi evimin kapısını. Salonda öylece oturmuştum, ışıkları açmadan. Durmuş durmuş, susmuştum. Herkesin işi vardı işte, herkes kendi evindeydi. Herkes...
Dün güle oynaya çıkmıştım ben hastaneden. Her şey iyiydi. Hatta öpmemiştim eniştemi, veda etmemiştim. Bir an bakmıştım bitkin yüzüne, öpsem ya demiştim. Sonra vazgeçmiştim. Yarın, sonraki gün, ondan sonraki gün nasıl olsa görecektim onu. Veda etmenin manası yoktu.
Pamuk saçlı, pis Bolşevik eniştem benim. Büyüyünce evleneceğim akşamcı dünyalar güzeli eniştem…
Nasıl da atmıştı beni suya, ufacıktım. ‘Hadi,’ demişti, ‘yüz bana doğru’. Ben küçüktüm, o kocamandı.
Sonra onunla içmiştim ben ilk rakımı. Masa âdâbını ondan öğrenmiştim. Leyleklerin ne zaman geldiğini, yavru kedileri nasıl tutmam gerektiğini, içki içince saçmalayan adamdan yol arkadaşı olmayacağını, dans ederken dans ettiğim kişinin ayaklarına basmamayı, hangi balığın hangi mevsim bu kıyılara yakın yüzdüğünü, Afrika menekşelerinin haftada kaç gün sulanması gerektiğini... Ben ondan ne çok şey öğrenmiştim.
İlk tek başıma çıkacağım tatile giderken, gittiğim yerlerden dönerken, evlenirken, boşanırken, hastanede yatarken, mezun olurken, ilk işime giderken hep vardı. Yanımdaydı. Hep oradaydı.
Kalbi dediler yorulmuş. Çok yorulmuş 80 yıldır atan kalbi. Pil takacaklarmış. Neye benzer ki bu kalp pili dedikleri? Ne menem bir şey ki?
Böyle de yaşarmış eniştem ama aslında bilmek gerekmiş, bu son rauntmuş.
Çıktım hastaneden, bir koşu gittim pasaportumu aldım emniyetten. Canım hiçbir yere gitmek istemezken.
Hayat bazen dursa ya. Olmasa mesela hiç yapılacak şeyler. Mecburiyetler. Kimse bir hastanenin Acil kapısında, hiç tek başına kalmasa sonra. Yutkunmak yerine ağlasa...

Hiç yorum yok: