5 Haziran 2009

Tanımadığımız Topraklar

Sea

En sevdiğim yazarlardan biri değildir ama arada bir bazı laflarını severim. Jhumpa Lahiri’nin Unaccustomed Earth (Tanımadığımız Topraklar diye çevirirdim ben çevirecek olsam ) adlı kitabının hemen başında bir alıntı var ondan; ‘İnsan doğası doğduğu topraklarda kök salarsa ancak bir patates kadar gelişebilir,’ diyor; ‘İşte bu nedenledir ki bütün çocuklarımın doğum yerleri birbirinden farklıdır. Kaderleri üzerinde bu kadar bir etkim olsun istedim, tanımadıkları yerlerde kök salsınlar onlar.’
Babamın bana sürekli şuraya buraya git demesi de belki bundandır. Babam ‘git’ dedikçe ben kaldım. ‘Kal’ dese gider miydim diye düşündüm bugün. Giderdim sanırım. Ya da bilmiyorum. Belki de artık yeteri kadar yaş aldım, belki de o zaman hamdım şimdi oldum.
Bir keresinde niyetlenmiştim gitmeye, beş sene önce. Tası tarağı toplamıştım, vedalaşmıştım tanıdığım semtler ve yüzlerle. Havaalanında bir titreme almıştı beni sonra. Uçakta ağlamıştım. Yanımda oturan adam cebinden bir mendil çıkarıp vermişti. 'Konuşmak ister misiniz' demişti bir de. O zaman utanmıştım. ‘Teşekkür ederim’ demiştim sadece. Kafamı camdan yana çevirmiştim sonra. Bir daha hiç yüzüne bakmadım o adamın. 17 saat boyunca. Sanki baksam yine ağlardım. Fotoğrafıydı sanki o adam, tüm geride bıraktıklarımın.
Babam karşılamıştı beni gittiğim uzak yerde. O dönecekti, ben kalacaktım. Ondan önce dönen ben oldum. Bir sabah annemi aradığımda, uzun süre yanına gidemeyeceğimi düşünüp korkmuştum. Hızla geçerdi zaman ama yoluna yalnız devam etmezdi hiç. Bazen yol arkadaşı seçerdi kendine, alıp götürürdü birilerini yanında. Annem giderken orada olmalıyım diye düşünmüş, aynı günün akşamı dönüş biletimi almıştım.
Kıyametler kopmuştu. Babam deliye dönmüştü. ‘Herkes kendi hayatını yaşar, kendi mezarını doldurur,’ diye inletiyordu Doğu Perth’teki o Japon adamın evini. Kararlıydım ben ama. Karar vermiştim, dönmezdim yolumdan. Hem zaten çoktan İstanbul’daydım ki ben. Binmiştim o uçağa çoktan.
Havaalanına benimle gelmişti babam her şeye rağmen. Pasaport kontrolünden geçerken dönüp arkama bakmamıştım. Onun da bakmadığını biliyorum. Geçen akşam sordum. ‘Dön istemedim hiç, senin İstanbul'da mutlu olamayacağını biliyordum.’ dedi. Hoşuma gitmiyor şimdi 'haklısın' demek ama ‘ben demiştim’ dese yeri. Galiba mutlu olamadım. Hep mutlu olma ihtimaline tutundum.
Şimdi annem diyor sıkça, ‘Git kızım buralardan’ diye. Kök salamadığımdan, tanıdığım topraklarda bile. Gitmemden, uzaklardan medet umuyor. ‘Ben gidince,’ diyor, ‘Geride kalma bir başına. Git, kur kendine bir hayat.’
Ne menem şey ki bu hayat kurmak, bir yerlerde kök salmak dedikleri? Hem benimkisi hayat değil mi? Düşünüyorum, düşünüyorum cevabını bulamıyorum bir türlü. Hayatta beceremediğim şeylerden biri. Ütü yapmak gibi. Doğru düzgün ütüleyemem ben mesela gömlekleri.
Şimdi yol zamanı yine. Korkmuyorum desem yalan olur. Kısa süreliğine gidip dönmemekten korkuyorum bu sefer. Dönsem de kalmakta oralardan. Bir daha geri gelmemekten.
Bugün denize baktım Rumelihisarı’ndan, İstanbul’a baktım... Ardımda kalsa bu şehir, artık ağlamam. İnandım...

Fon Müziği: One Man Show - Jarvis Cocker

1 yorum:

kinik dedi ki...

anlamadım..o terketme hissi yola çıkınca yok olumuyor mu? gidin...gidince anlaşılıyor ki(ben ufacık kişi anladı ki)dönülecek yer yok...