30 Mayıs 2010

Kahve İsteyen Var Mı?



Aslında hepimiz yorulmuştuk. İşten güçten değil. Buralarda bir türlü değişmeyen her şeyden yılmıştık. Ne uzadığın, ne kısaldığın hatta sabitlenemediğin her tür halden. Sebebi odur yani başka bir şey değil. Ben eminim. Ya da emin olmak istiyorum diyeyim...
Yoksa o gece de yıllar önceki gibi eğlenebilirdik. Bir de antrenmansızdık tabii. Promil seviyesi düşük, ters bir orantı ile kafalar güzel, ağızlar yüzden firara teşne... Yıllar var ki bir araya gelmemişiz. Bu da mühim...
‘‘O zaman daha iyi değildi ki hiçbir şey,’’ dedi T. K oturduğu yerden, hâlâ uzun ama oldukça seyrelmiş saçlarını savurarak, hızla ayağa kalktı. Hafiften sendeledi. Eskiden olsa hepimiz kahkayı patlatırdık. K ağzıyla içemeyenlerden. Bu sefer herkes ayaklandı, ‘aman ha, ya düşerse’ diye. Eskiden düşse de bir şey olmazdı. ‘‘Bak bu eskiden daha güzel olabilir işte’’ dedim. İçimden...
‘‘Evet ziyadesiyle sarhoşum ama yine de şiddetle karşı çıkıyorum'' dedi, ''Eskiden her şey çok daha güzeldi. Bir kere gençtik oolum! Domuz gibiydik. Bize bir şey olmazdı. Öldü be adam. Beş sene önce öldü hem de! Bok kafalı gitti öldü. Sonra salak gibi umudumuz vardı. Bir bok olacağız sanıyorduk.’’
‘‘Bir bok olduk ki,’’ diye söze girdi A, ‘‘Valla en azından ben bombok oldum yani. Sizi bilemem. Kahve içmek isteyen var mı? ’’

Fon Müziği:
Kalbim Acıdı - Kazım Koyuncu & Umay Umay

6 Mayıs 2010

06051972


"Cezaevinden yangından mal kaçırırcasına, kaptılar bizi. Postallarımın bağını bağlamaya bile zaman bulamadım. Bari şimdi bağlasınlar. Asıldığımda, postallarım ayağımdan düşsün istemiyorum…’’
Deniz Gezmiş 06 / 05 / 1972, Ankara

Ki bir tek o var aslında... Biliyorum... Başkalarının da var elbet. Öyle bir yaşamalısın ki, kimsenin onuruna halel gelmemeli.... Böyle öğrendim. Annem – babam bana en çok bunu öğretti. ‘‘Kimseyi ayırmadan, kimsenin hakkını yemeden yaşayacaksın’’ dediler hep. ‘‘Sen ne olursan ol, önce onurlu olacaksın...’’

Ölümle tehdit edilen babamın gözünde mahcup yaşlarla, ‘‘Ne olursa olsun sen doğru bildiğinden şaşma’’ derkenki yüzü hâlâ gözümün önünde. 15 yaşındaydım. ‘‘Sana bırakacak başka bir mirasım yok, onurdan başka. Ben sana onurlu olmayı öğrettim ama kızım!’’ demişti.
O gün rakının sarhoşluğu, hayalkırıklığının yorgunluğu ile salondaki koltukta uyuyakalmıştı. Annem yatağa gitmesi için ısrar ettiğinde, reddetmişti. Olur da gelirlerse, salonda olduğu için başka kimseye zarar vermeden, sadece onu hedef alıp gitsinler diye televizyonun karşısındaki koltukta uyumakta kararlıydı.
Annem o gece ve ondan sonraki pek çok gece uyumadı. Evli oldukları yıllar boyunca, nefes alıp almadığını kontrol etmek için geceleri uyanıp uyanıp babama baktığını söyler hâlâ.

Bazı geceler ben de uyuyamıyorum. Kimsenin kafasına silah dayandığından değil. Kendi aklıma dayananlardan dolayı.
İdama giden gencecik bir adam, ayakkabılarından utanıp ‘‘Daha iyi bir çift ayakkabım vardı ama ayağıma geçirmeme izin vermediler’’ neden der? O ayakkabıların fotoğrafını gören biri neden gözyaşlarına boğulur? O an zaman gerisi berisi yokmuş gibi nasıl durur?
Çok değil bir kaç sene önce, kaldırımda boylu boyunca yatan güzelim adamın ayakkabısının altındaki delik neden hiç çıkmaz hafızalardan? Nedir o delikte insanı onca acıtan?
O teneffüs nasıl olmuştu da ben, ‘‘Sen neden hiç dışarı çıkmıyorsun’’ demiştim o çocuğa? Nasıl bir densizlikti benimki? Baharın şehvetine kapılıp hiç düşünmeden ...
Dışarı çıkmıyordu çünkü ayakkabısı yoktu. Eğer dışarı çıkarsa, herkes görecekti ayakkabısı olmadığını. Utanacaktı. Utanması gereken ayağında ayakkabısı olanlarken...
Her sabah okulun kapıları açılır açılmaz içeri girer, en arka sıradaki yerini alır, herkes okuldan gidene kadar da yerinden kıpırdamazdı.
'‘Hocam,’' demişti usulca içlerinden biri o gün, ''Onun ayakkabısı yok. Bence bir daha onu dışarı çağırmayın.''

O kadar çok ayakkabım var ki benim, kendimden layığıyla utanabilirim...

Fon Müziği: Mahur Beste - Ahmet Kaya