27 Nisan 2011

Bugün



a. 1. İçinde bulunulan gün: “Yarın bugünden o kadar da farklı olmayacak.” -E. Şafak. 2. İçinde bulunulan çağ, zaman: “Masalların yıllarca uzakları gösteren büyülü aynasına bugünün çocukları dudak bükerler.” -N. Hikmet. 3. zf. İçinde bulunulan gün içinde: “Dün hastanedeydik, bugün işimizin başındayız.” -A. Ümit.

Güncel Türkçe Sözlük

Fon Müziği: I Want You - Elvis Costello

23 Nisan 2011

22042011




Görgüsüz ihtişamları ile ğöğü delmeye yeltenen binaların arasında, küçücük kendi halinde bir bina. En azından dışarıdan öyle gözüküyor. Kendi halinde, sessiz sakin.
Dersten çıktıktan sonra, öğle yemeği yerken üzerimize vuran ve bizi neşelendiren güneş kaybolmuş.
En sertinden bir poyraz esiyordu. Üşüdüm. Çok. İçmemem gereken sigaraların birini söndürüp diğerini yakarken titredim soğuktan. ‘Paltomu giymeliydim’ diye kızdım kendime. Bilemezdim ki. Nereden gelirdi ki aklıma. Isınmak için biraz yürümeye karar verdim. Amaçsızca şehrin en kalabalık caddesinde adımlarımı takip etti ayaklarım. Neden bilmiyorum ama sola döndüm. İki katlı belediye otobüsleri dizilmişti. Otobüsün en arkasında oturan adam, benim babam. Hemen gördü beni, hızlı adımlarla otobüsün önüne doğru yürümeye başladı. Babamla biraz ısınmak için kendimi otobüse attım. Bundan bir kaç yıl öncesine kadar aklıma gelmezdi. Huzur aradığımda babamı görmek, varlığına sevinmek düşündüğüm şeyler olmamıştı hiç. Babamdı işte hepsi o. Epeydir babam bundan çok fazlası.
‘‘Hayırdır,’’ dedi babam. ‘‘Çok üşüdüm’’ dedim. ‘‘Ne yapıyorsun’’ diye sorunca anlattım her şeyi. ‘‘Yapma ya’’ dedi. Her çok üzüldüğünde söylediği. ‘‘Çok genç daha’’ dedi. Keşke genç olmak kolaylaştırsaydı her şeyi. Evet ama çok genç daha. Yeni baba, eski oğul. Babasını uğurlarken kendini unutan oğul. O çok genç daha.
‘‘Birazdan hareket edeceğiz’’ dedi şoför. Anlattıklarımı duymuştu. İndim otobüsten. Babam el salladı. Sarılsaydım babama keşke diye düşündüm. Sonra içtiğim sigaralar geldi aklıma, sarılsaydım anlardı. Bir gün önce kısacık kestirdiğim saçlarımın arasında gezdirdim ellerimi. Saçlarım bu kadar kısa olmasa bu kadar üşümezdim belki. En çok boynum üşüdü. Köşedeki markete girdim bu sefer. Üşürken neden zaman bir türlü geçmez ki? Telefonum elimde, çalsın diye bekledim. Arayamıyordum ki ben. Arasam da açamazdı ki telefonu. O binanın içinde o hariç hepimizin bildiği bir senaryo uyarlanıyordu hayata. Çok uzun sürdü ama. ‘Direndi mi acaba’ diye geçti aklımdan. Aklımdan geçenleri durdurmak istiyordum. Geldikleri yere gitsinler aklımdan geçenler! ‘Ya direndiyse, ya zorlamaları gerektiyse, ya A tüm bunları gördüyse?’
‘‘Ne aramıştınız’’ dedi 20’li yaşlarında bir kız. ‘‘Bakıyorum,’’ dedim, ‘‘Bakıyorum sadece.’’ Sadece bakıyordum gerçekten de. Bir film izler gibi, bir hayatı izliyordum son beş gündür. İzliyordum sadece. Hiçbir şey gelmiyordu elimden. Kızdan utandım. 6’lı bir su bardağı seti ilişti gözüme. 7 TL. Bardakları alıp kasaya doğru yürüdüm. Kasiyer kız ne kadar neşeliydi öyle. Yan kasadaki çocukla flört ediyordu. Kocaman gülümseyerek, ‘‘Promosyonumuz var,’’ dedi, ‘‘Bu bardakları alanlara bu kâse hediye.’’ ‘‘Olur’’ dedim. Zorladım kendimi ama gülümseyemedim. Özenle poşetlere koydu kız bardakları ve kâseyi. Teşekkür edip çıktım marketten. Bu hava neden hâlâ kararmamıştı? Rüzgar hâlâ hoyrattı. Telefonum çaldı. Arayan A’ydı. Ağlıyordu. ‘‘Neredesin?’’ dedi. ‘‘Dışarıdayım’’ deyince, ‘‘Ben çıkıyorum şimdi’’ dedi. Çıkmadı ama bir türlü. Bekledim. Üşüdüm. Bekledim. Gözümü kapıdan ayırmadan bekledim. Uzun boylu, ince hoş bir adam çıktı kapıdan. Son derece şık. ‘Bu oydu herhalde’ dedim içimden. Öyle bir edası vardı. Bozuk şeyleri düzelten, tamir eden adamlar gibi yürüyordu. Hızlı adımlarla çıktı bahçeden. Hızla uzaklaştı. Hayata karıştı. Ben durdum. Bekledim. Üşüdüm. Hava nazlı nazlı kararıyordu. Takvimlere inat bir rüzgar esiyordu. Gözüm otoparktaki tanıdık arabaya takıldı. Yamuk yumuk park etmiş arabaların arasında seçiliyordu. Bu arabayı park edenin o olduğunu biliyordum. O hep böyle yapardı. En düzgün olanı yapardı. O hep en düzgün olanı yapardı. Uykusuz gecelerin sabahında hepimiz perişan gözükürken o hep pırıl pırıldı. Neşesi hep yerindeydi. O hep en düzgün olanı yapardı. Yapmaya çalışırdı. Sanki hiç defosu yoktu.
Binanın kapısında beliriverince A, ne yapacağımı şaşırdım. ‘‘Bıraktım, 10 gün burada kalacak. İyi olanı yaptım değil mi?’’ diye sorunca boşalıverdi yaşlar gözlerimden. Onların da dayanacak gücü kalmamıştı. ‘‘Evet,’ dedim, ‘‘En doğrusunu yaptın. Her şey geçecek.’’ Kelimelere muhtaçtım. Bir tek onlar inandırabilirdi beni söylediklerime. İnanmalıydım kendime.
Dergiler aldı, kitaplar, kağıt aldı. Kalemler aldı. Sigara, çikolata aldı A. Bir liste vardı elinde. O okuyordu ben söylediklerini market arabasına dolduruyordum. Bir Cuma akşamıydı. İnsanlar Cuma akşamlarını satın alıyordu. Biz ise listede ne yazıyorsa onu. Hepsini tek tek aldık. Bıraktık ona. Şehrin ortasındaki bu inanılmaz güzellikteki bahçede durdum. A’nın ondan gelecek notu beklemesini bekledim. Üşüdüm. Bekledim. Komik şeyler yazıp göndermişti. ‘‘Elbirliği ile beni buraya da getirdiniz ya, çıkınca çok güleceğiz.’’ yazmıştı. Güleceğiz değil mi? Bu olan bitene güleceğiz. Anımız mı olacak bu şimdi bizim? Anılarımdan sıkıldım. Anılarımın herkesinkine benzemesi için çok mu geç kaldım?

Fon Müziği:
The Man Who Sold the World - Nirvana

16 Nisan 2011

16042011


Hani demiş ya şair, ben kurdum, ben büyüttüm ama sevemedim bu şehri diye, onun gibi bir şey. Uzuncadır düşündüğüm. Bunu da ben yaptım kendime, ben izin verdim, ben büyüttüm ve işte ben de onu sevemedim. Pek şairane!
Vesile oldu ama sağolsun. Bu sefer başka türlü sevdim. Sessiz, sakin, en kolayından bir benzetme ile, yağmurlu bir Pazar sabahı gibi işte. Ya da nasıl desem? Bu sefer demesem de olur. Hatta ben demesem, hiçbir şey demesem.
Suçluluk duyduğumu söyleyemeyeceğim. Hiç duymadım ki, nasıl olduğunu bileyim. Bildiğim canını yakmadım ben kimsenin, eğriye doğru demedim, mesela hiç – mış gibi de yapmadım. Eyvallahım yoktur, tamam, doğru. Belki bir tek suçum budur benim. O da malum suçtan ne anladığına bağlı.
Şunun şurasında kaldı kısacık bir zaman. Çıkıp gidecek benden, başkalarının kiri. Öyle derken buldum ben kendimi. Kendi kendime...İçim rahat, kendim gayet de kendimde...

Fon Müziği: Olanla Olunmaz - Büyük Ev Ablukada