23 Temmuz 2013

Gecede





Leyla Erbil'e...

Adınız ne güzel sizin! Siz de güzeldiniz. Yaş aldığınız fotoğrafınızı  nasıl olduysa daha önce hiç görmemişim. Yaş aldıkça güzelleşmişsiniz meğerse. Galiba ben de güzeldim eskiden. Sanırım yani. Belki de değildim bilmem. 

Kiracılar gelip gidiyordu sizin gittiğinizin haberini aldığımda. Garip geliyordu bana insanlara para karşılığı barınacak yer vermek. Bu koca ev benimdi ya, hani bu koca ülkenin en güneyindeki o kasabadaki o koca ev işte. Ne garip aslında.  İlk kez sözlerinizle bu evde tanışmıştım ben. Belki bilirsiniz.  Ne garip şey insanın koca bir evi olması. Söyledim bunu daha önce değil mi? Siz de biraz gariptiniz aslında.
Gidip geldiler gün boyu. Hiçbirini sevmedim. Zaten eşit değildik ya, mümkünatı yok eşitlenmeden sevebilmemin. Okudum bir kaç kere daha gazetedeki haberi. Hani gittiğinizi anlatan. Bir garip oldu içim. Yalnızlığım büyüdü büyüdü içime sığmaz oldu. Namussuz, bir türlü de içimden çıkmadı. Ağlamak istedim. O da olmadı. Bir sinirlendim ki ben sormayın. Bu koca bahçenin nasıl bir kuytu köşesi olmaz yahu dedim, nasıl olmaz?!? Yoktu ama işte. Hava karardı sonra, ben kendi evime çıktım.  Eksik kütüphanemden ''Gecede''yi aldım. Kuytu köşemi satır aralarında buldum. Yakında dolacak bir ay vardı gökte, sarı mı sarı. Elimde sözleriniz, keskin mi keskin. Bir de içime sığmayan yalnızlığım vardı bende, arada size emanet ettiğim. 
Siz gittiniz.
Kiracılar geldiler, gittiler. Hiçbirini sevmedim. Elimde olsa hiçbiri ile tek kelam etmezdim. Bir türlü barınamadığım şu koca dünyada, şu koca evde başkaları barınsın diye plastik kartlara paralar havale ettire ettire geçti Temmuz. Ha bitti ha bitecek. Önümüz Ağustos, siz yine yoksunuz...

Fon Müziği: Acts of Man - Midlake 

6 Temmuz 2013

BaĞzı Vapurlar







Son iskelede,
İndim ya hani ben vapurdan,
İndim bil.
Elimi cebime koyayım dedim,
Cebim istemedi.
Bırak sallansın kollların
İki yanında dedi.
Martı filan uçmadı tepemde.
Arsız bir sokak kedisi,
Yalandı yalandı durdu,
Meyhanenin önünde.
Gözlerimi kapayayım dedim,
Kirpiklerim istemedi.
Bırak görsün göreceğini,
İki gözün bir hecen dedi.
Hani ben,
İndim ya,
Son iskelede o vapurdan,
İndim bil sen işte.
Hem diyenler susar,
Dinleyenler hep sağır.
Son iskele vapurları,
Artık bu kıyıdan uzak,
Sana çok yakın.


05072013, İstanbul

Fon Müziği:  The Water - Hurts

13 Nisan 2013

Z



Benim adımda da var ondan. Bir Z bende de var. Ne acayiptir ki bugün bir hastanede, biraz ilerideki camiden kalkacak cenazeyi bekledim. Cenazeye gitmeyi çok istedim.  Ama gitmem  ki cenazelere ben. Buna gitmeyi çok istedim. İşler umduğum gibi gitmedi. Gitmedi işte. Ameliyat ertelendi. Elimde çantam, içinde lavanta kolonyası, sabahlık, gecelik, diş fırçası, diş macunu ve terlik olan çantamla eve geri geldim. Cenazeye gitmeyi göze alamadım. Caminin bahçesine kadar gittim. Baktım musalla taşına. ‘‘Birazdan,'' dedim, ''Birazdan Z gelip uzanacak burada boylu boyunca. Sonra dolup dolup taşacak burası. Kim varsa geçmişten hepsi gelecek.'' Geçmiş gelecek,  anılar çıkıp gidecek caminin avlusundan. ''Görüşelim ya'' diyeceğiz giderken ve aslında görüşmeyeceğimizi bilirken birbirimize.
Caminin kapısına kadar gittim. Boş avlusuna baktım, baktım… İçeriye giremedim. Ben bugün anılarımın bekçisine veda etmeyi beceremedim. Elimde çantam koca caddede bir aşağı bir yukarı yürüdüm. Yürüdüm, yürüdüm hep yürüdüm. Yürüdüm, yürüdüm... Geçmişten geçemedim… 

Fon Müziği:  Crystalised - Gorillaz

27 Mart 2013

Vaat


İstanbul’dan güller gelsin. Bir bardağın,  kavanozun, sürahinin içinde dursunlar. Masada, pencerenin kenarında dursunlar. Yaprakları yavaş yavaş kurusun. İstanbul’dan güller gelsin….
Türkçesi  ‘Sana Gül Bahçesi Vadetmedim’. Okuduğum zamanları hatırlıyorum. Ellerinde kitabı evirip çevirip fiyatına bakan bu liseli çiftin yaşlarındaydım herhalde. Herhalde diyorum zira geçmiş koşar adım uzaklaşıyor benden. ‘‘Geçen seneydi,’’ deyince ben, bir dost uyarıyor hemen; ''Olur mu canım, beş sene oldu.''
Kitapla çok alakası yok ama gidip kulaklarına fısıldamak istiyorum: Biri  ‘‘Sana gül bahçesi vadetmedim’’ derse eğer,  ‘‘bok etmedin’’ demek gerek. Başka bir şey değil. Bu kadar deseniz yeter. Ama mutlaka bok deyin. Çünkü karşınızdaki mutlaka size bok gül bahçesi vadetmemiştir. Kesin etmiştir.   Sonra verdiği sözleri bir bir unutmuştur. Haa mühim mi bu? Yok inanın hiç değil ama siz mutlaka bunu söyleyin. Söyleyin ki kendiniz de duyun.
Tüm bunlar aklımdan geçerken, pencerenin içindeki gülleri hatırladım. Kendime vadettiğim kurumaya duran gül bahçesini. Aslında en sevdiğim çiçek değildir gül. Hatta sevmediğimi bile söyleyebilirim. Fazla süslü gelir bana güller.  Kutuların içine çikolataları dolduran adama dediğim gibi fazla kız. ‘‘Ee ama bebek kız ya,’’ demişti adam. ‘‘Evet de tam kız kız olmaz o büyüyünce. Bizim gibi olur en fazla,’’ dediğimde ne gülmüştü adamcağız.
İstanbul’dan güller gelsin yine de. Bir bardağın, kavanozun ya da sürahinin içinde dursunlar. Zerafetlerine yakışmayan bir kabın içinde olsunlar. Reddetsinler yaratılıştan gelen zerafetlerini. Çok kız kız olmasınlar, en fazla işte bizim gibi olsunlar. Birisi size ben sana gül bahçesi vadetmedim derse, ‘‘Hadi lan or’dan’’ da diyebilirsiniz. Ben olsam ‘‘Bok vadetmedin’’ demeyi seçerdim. Evet evet, kesin ‘‘Bok vadetmedin’’ derdim. Derim…

9 Mart 2013

532013=39



Diğer günlerden farkı yoktu. Yine güneşliydi ve soğuktu o sabah. Soğuk günlerin güneşini sevmediğimden, epey huysuzdum ben.  Babamın hediyesi kolyeyi takmıştım boynuma. Tek fark oydu belki de. Boynumda altın bir kolye. Altını hiç sevmem. Ama bunu sevdim.  Sevdim valla. Sonra bunu buldum masamda. Şimdiye dek aldığım en güzel doğum günü hediyesi.  ‘‘Bu kadın bana çok şey öğretti’’ diyordu. ‘‘Ben mi?’’ dedim içimden. Gülümsedim. ‘‘Yani ben mi çok şey öğrettim?’’
Yazı ile otuz dokuz. Bir yaş daha aldım. Soğuk bir sabahtı, içimdeki yaşam enerjisi ile ters orantılı güneşli bir sabah... Ben o sabah 39 oldum. Masamda da bunu buldum. 

Fon Müziği:  Roxanne -  The Police


3 Mart 2013

Gerçeğin Kafiyesi




Bazı ruhların şiiri var.  Kendinden kafiyeli insanlar var. Gerçek, en gerçek, hep gerçek olanlar var. Bir de kendinden müteşekkil, ruhundan bi’haberler var. Onlar da var.  Gittiklerinde hiç hatırlanmaz onlar.  Geriye onlardan bir boşluk bile kalmaz. Ruhu şiirlilerdir hep hatırlananlar. Gidişleri acıtanlar. Kendinden kafiyeli, kırık dökük, gerçek  kadar sade insanlar var.  Gerçeğin kafiyesi olanlar… Onlar hep hatırlananlar…

9 Ocak 2013

Şık


Susuyorsam sıkılmışımdır. Ciddiye de almıyor olabilirim tabii. Aklımda hep bir soru; benim ne işim var burada? Bir dostun mutfağı olabilir burası, salondaki perdelere sigara kokusu sinmesin diye sığınılan. Bir konferans salonu olabilir burası, merak uyandıran. Bir yemek masası olabilir burası, karşında biri yabancı yabancı oturan. Bir yatak olabilir burası, çarşafları jilet gibi ütülü filan... Ne işim var benim burada sorusu gelir susanı bulur. Ciddiye de almıyor olabilir tabii.  Belki… Şıklar arasında kalkıp gitmek  hep vardır. Bazen gidilemez. Yalan yalan gülmek vardır. Bazen gülünemez. Dinlemek vardır, bazen dinlemez. Susulur. Susmak en âlâ şıktır. Üstelik pek de şıktır…