İstanbul’dan güller gelsin. Bir bardağın, kavanozun, sürahinin içinde dursunlar. Masada,
pencerenin kenarında dursunlar. Yaprakları yavaş yavaş kurusun. İstanbul’dan güller
gelsin….
Türkçesi ‘Sana Gül
Bahçesi Vadetmedim’. Okuduğum zamanları hatırlıyorum. Ellerinde kitabı evirip
çevirip fiyatına bakan bu liseli çiftin yaşlarındaydım herhalde. Herhalde
diyorum zira geçmiş koşar adım uzaklaşıyor benden. ‘‘Geçen seneydi,’’ deyince
ben, bir dost uyarıyor hemen; ''Olur mu canım, beş sene oldu.''
Kitapla çok alakası yok ama gidip kulaklarına fısıldamak
istiyorum: Biri ‘‘Sana gül bahçesi vadetmedim’’
derse eğer, ‘‘bok etmedin’’ demek gerek.
Başka bir şey değil. Bu kadar deseniz yeter. Ama mutlaka bok deyin. Çünkü
karşınızdaki mutlaka size bok gül bahçesi vadetmemiştir. Kesin etmiştir. Sonra verdiği sözleri bir bir unutmuştur.
Haa mühim mi bu? Yok inanın hiç değil ama siz mutlaka bunu söyleyin. Söyleyin
ki kendiniz de duyun.
Tüm bunlar aklımdan geçerken, pencerenin içindeki gülleri
hatırladım. Kendime vadettiğim kurumaya duran gül bahçesini. Aslında en sevdiğim
çiçek değildir gül. Hatta sevmediğimi bile söyleyebilirim. Fazla süslü gelir
bana güller. Kutuların içine
çikolataları dolduran adama dediğim gibi fazla kız. ‘‘Ee ama bebek kız ya,’’
demişti adam. ‘‘Evet de tam kız kız olmaz o büyüyünce. Bizim gibi olur en fazla,’’
dediğimde ne gülmüştü adamcağız.
İstanbul’dan güller gelsin yine de. Bir bardağın, kavanozun
ya da sürahinin içinde dursunlar. Zerafetlerine yakışmayan bir kabın içinde
olsunlar. Reddetsinler yaratılıştan gelen zerafetlerini. Çok kız kız
olmasınlar, en fazla işte bizim gibi olsunlar. Birisi size ben sana gül bahçesi
vadetmedim derse, ‘‘Hadi lan or’dan’’ da diyebilirsiniz. Ben olsam ‘‘Bok vadetmedin’’
demeyi seçerdim. Evet evet, kesin ‘‘Bok vadetmedin’’ derdim. Derim…
Fon Müziği: Rotza Prahim - Riff Cohen