24 Kasım 2012

Kelimeler


Bugün kelimeleri,
Bir yere koyamadım.
Bir oraya bir buraya,
Savruldular.
Densiz dudaklara,
Değip,
Kulaklarıma vardılar.
Bugün kelimeleri,
Bir yere koyamadım.
Nerede dursalar,
Acıttlar.

4 Kasım 2012

Buklelerimle...




Bugün siyah – beyaz filmlerin günü.  Biraz kahve, biraz kahve likörü. Biraz uzanırım, biraz otururum. Belki bir Taksim’e çıkarım. Benzer şeylere inandığımız eski tanışlara görünmez olurum. Sonra dönerim  evime.  Izgara palamut var akşam mönüde. 
İki gündür hep aklımda, neden bana narin bir çiçeğin adını vermiş ki annem -  babam? Sordum; ''Narin değil,’’ dediler,  ''Öyle gözükür ama dağların tepesinde, bazen karı delip açar. Hem zehirlisi bile var.'' Haydaa! Anlamadım gitti. Madem öyle,  neden bana zehirlisi bile olan bir çiçeğin adını vermişler ki?
Aslında duydum seslendiğini. Yavaşça,  telaşsız seslendi. Adımı söyledi. Yoktu sesinde hayat belirtisi. Dönüp bakmamı  o da dört gözle beklemiyordu, belli. Hem ben ne sesi varsa dünyanın duyarım ki. Onun sesini mi duymayacaktım yani?  Tabii ki duydum ama dönüp bakmadım. İçimden gelmedi.  Her şey başka türlü olabilirdi. Olabilirdi, evet.
Saniyelerimi vermeyeceğim insanlara akşamlar, günler, geceler ve sabahlar ayırmamın gerekli olduğunu söyleyen gerizekalılar, bu cümle de sizin  olsun. Noktası, virgülü  ve içimden ettiğim küfürüyle.  Evet,  sizin zekanız  epey geri,  bir boktan anladığınız  filan yok.  Koca göbeklerinizi içinize çekeceksiniz diye, tuttuğunuz nefesleriniz  beyninize oksijen gitmesine engel oluyor. Valla göbeğim möbeğim yok benim! Zaten düşük kapasite ile çalışan kafalarınız durmuş. Bana yol gösterme cüretini gösterecek kadar kendinizi  de bilmezsiniz.  Ah işte bu çok fena,  kişi dediğin bilmeli kendini! Ben sizin hiç olamadığınız her şeyim. Bir hatırlatayım dedim. Unuttuğunuz her halinizden belli.  Unutmak isteseniz de unutamazsınız  ya aslında. Ben hep hatırlatırım size, beni her gördüğünüzde, biraz daha  azalır  kendinize olan güveniniz.  Susunca ben iyice bir korkarsınız siz. Ne diyeceğimi bilemediğinizden, gözlerinizi hep kaçırırsınız benden. Bengörürüm görmeyi bilen gözlerimle ama. Sizde nasıl bir telaş, nasıl bir endişe…  Ve  temaşa… Yazık valla… Sanki gözleriniz ellerinizde, hararetli hararetli konuşup ellerinizi havada bir o yana bir buna sallarsınız ya,  gülerim içimden ben o zaman.  Bazen de dışımdan! 
Anlamadım gitti, neden bana buncasına narin ve aynı zamanda zehirlisi de olan bir çiçeğin adını vermişler ki? Akşam ızgara palamut, selam vermediğim herkesin adımı kulaklara fısıldadığı anın gürültüsü var mönüde. 2 çarpı 3, 4 eder neticede…
Buklelerimle,
……