8 Aralık 2012

İnci Pastanesi 1944 - 2012




O zaman arabalar da vardı caddede. Babamın sıcak eline sımsıkı tutunurdum, arabalardan nedense çok korkardım. Cadde boyunca dükkanlara baka baka yürürdük babamla. Kitapçılara girerdik. Babam anlatırdı tek tek binaları bana. En çok Cemile Hala’nın çalıştığı olgunlaşma enstitüsünün binasını severdim. Hâlâ durur kartviziti evde. Telefon numarası 4 haneli… Sonra amcamın yazıhanesinin olduğu tütün kokan hana girerdik. Mermer merdivenleri ikişer üçer çıkardım.  Amcamın masasının tam karşısındaki maroken koltuğa kurulurdum. Ahşap duvarlar siyah ciltli hukuk kitapları ile doluydu. Bir de kırmızı ciltli bir kitap dururdu masada. ‘‘Herhalde,’’ derdim içimden, ‘‘ büyük cezaların yazıldığı kitap bu.’’ Ayaklarım yere değmezdi… Bacaklarımı sallaya sallaya  kütüphanedeki kitapları sayardım. Sigara üstüne sigara içerdi babamla amcam.  Sonra yine aynı caddeden yürüye yürüye dönerdik babamla. Tam orada dururduk. Kapıyı açardı babam bana, önce ben girerdim içeri.  Kalabalık olurdu içerisi.  Tezgaha doğru giderdi babam; ‘‘Üç porsiyon, paket olsun lütfen.'' Üç porsiyon profiterol… Ev yolunda babamın omuzunda uyurdum ben.  Siyah Amerikan arabası dolmuşun siyah deri koltukları soğuk, babamın omuzu sımsıcak… Amcam gideli epey oluyor…Babam çok uzakta... Şimdi İnci Pastanesi de gitti. Ben kaldım burada... Bir başıma…



Fotoğraf: Mehmet Kaçmaz / NarPhotos

24 Kasım 2012

Kelimeler


Bugün kelimeleri,
Bir yere koyamadım.
Bir oraya bir buraya,
Savruldular.
Densiz dudaklara,
Değip,
Kulaklarıma vardılar.
Bugün kelimeleri,
Bir yere koyamadım.
Nerede dursalar,
Acıttlar.

4 Kasım 2012

Buklelerimle...




Bugün siyah – beyaz filmlerin günü.  Biraz kahve, biraz kahve likörü. Biraz uzanırım, biraz otururum. Belki bir Taksim’e çıkarım. Benzer şeylere inandığımız eski tanışlara görünmez olurum. Sonra dönerim  evime.  Izgara palamut var akşam mönüde. 
İki gündür hep aklımda, neden bana narin bir çiçeğin adını vermiş ki annem -  babam? Sordum; ''Narin değil,’’ dediler,  ''Öyle gözükür ama dağların tepesinde, bazen karı delip açar. Hem zehirlisi bile var.'' Haydaa! Anlamadım gitti. Madem öyle,  neden bana zehirlisi bile olan bir çiçeğin adını vermişler ki?
Aslında duydum seslendiğini. Yavaşça,  telaşsız seslendi. Adımı söyledi. Yoktu sesinde hayat belirtisi. Dönüp bakmamı  o da dört gözle beklemiyordu, belli. Hem ben ne sesi varsa dünyanın duyarım ki. Onun sesini mi duymayacaktım yani?  Tabii ki duydum ama dönüp bakmadım. İçimden gelmedi.  Her şey başka türlü olabilirdi. Olabilirdi, evet.
Saniyelerimi vermeyeceğim insanlara akşamlar, günler, geceler ve sabahlar ayırmamın gerekli olduğunu söyleyen gerizekalılar, bu cümle de sizin  olsun. Noktası, virgülü  ve içimden ettiğim küfürüyle.  Evet,  sizin zekanız  epey geri,  bir boktan anladığınız  filan yok.  Koca göbeklerinizi içinize çekeceksiniz diye, tuttuğunuz nefesleriniz  beyninize oksijen gitmesine engel oluyor. Valla göbeğim möbeğim yok benim! Zaten düşük kapasite ile çalışan kafalarınız durmuş. Bana yol gösterme cüretini gösterecek kadar kendinizi  de bilmezsiniz.  Ah işte bu çok fena,  kişi dediğin bilmeli kendini! Ben sizin hiç olamadığınız her şeyim. Bir hatırlatayım dedim. Unuttuğunuz her halinizden belli.  Unutmak isteseniz de unutamazsınız  ya aslında. Ben hep hatırlatırım size, beni her gördüğünüzde, biraz daha  azalır  kendinize olan güveniniz.  Susunca ben iyice bir korkarsınız siz. Ne diyeceğimi bilemediğinizden, gözlerinizi hep kaçırırsınız benden. Bengörürüm görmeyi bilen gözlerimle ama. Sizde nasıl bir telaş, nasıl bir endişe…  Ve  temaşa… Yazık valla… Sanki gözleriniz ellerinizde, hararetli hararetli konuşup ellerinizi havada bir o yana bir buna sallarsınız ya,  gülerim içimden ben o zaman.  Bazen de dışımdan! 
Anlamadım gitti, neden bana buncasına narin ve aynı zamanda zehirlisi de olan bir çiçeğin adını vermişler ki? Akşam ızgara palamut, selam vermediğim herkesin adımı kulaklara fısıldadığı anın gürültüsü var mönüde. 2 çarpı 3, 4 eder neticede…
Buklelerimle,
……


9 Ekim 2012

Harf



harf -fi
isim Arapça 

 Dildeki bir sesi gösteren ve alfabeyi oluşturan işaretlerden her biri, kod

"Türk alfabesinde yirmi dokuz harf vardır."




Fon Müziği:  Somebody That I Used To Know - Gotye

19 Haziran 2012

10 Haziran 2012

Balkon





balkon
isim Fransızca balcon

1. isim Bir yapının genellikle dışarıya doğru çıkmış, çevresi duvar veya parmaklıklarla çevrili bölümü. ''Eve girer girmez balkona çıktım.'' - E. Şafak
2.Tiyatro, sinema vb. büyük salonlarda asma kat
3. Vücudun göğüs veya göbek bölümü


TDK

Fon Müziği: Ah - Nejat İşler

3 Haziran 2012

23 Mayıs 2012

Grev

grev 
isim Fransızca grève
"Tartışma, grevin nereden çıktığını aklına takanlar yüzünden büyüyüp genişledi." - N. Uygur

1. isim İş bırakımı


Fon Müziği: People Have the Power - Patti Smith

18 Mayıs 2012

Kır





kır (I) isim


1isim Beyazla az miktarda siyah karışmasından oluşan renk
"Gözlerinden, kırları artan sakalına bir iki damla yaş düştü."- F. R. Atay

2. sıfat Bu renkte olan
"Kır sakal. Kır at."


Fon Müziği: The Promise - Bruce Springsteen

9 Mayıs 2012

Bizim Büyük Çaresizliğimiz


Tabii sonra unuttum. Unutmakla hatırlamanın aynı hızda olduğu zamanlardı. Unutmanın  daha uzun sürdüğü zamanlara geldiğimizde, aramızdan bazıları gitti. Gidenler oldu aramızdan. Ansızın. Gidenleri hatırlamak uzun sürdü. Hatırlamak en zoru ya şimdi. Biraz öyle sanki her şey şimdi. Belki biraz da böyle. Bilmem.
Uzun formika masanın üzerine koyduğum kafamı kaldırmadan cevap vermiştim.  ‘‘Yok, sağol.’’ demiştim.  ''Çay ister misin?’’ diye sormuştu o bana.  Elinde su bardağındaki çayla gülümseyerek uzaklaşmıştı sonra.  Nereye gittiğini bilmiyorum. Gidenlerin ardından o zamanlar pek bakılmazdı. Hani biri gider biri gelirdi ya zaten, belki de ondan. Hem o zaman zaten yollar ne uzun olurdu, ne de kısa. 
Karşılaştık elbette yine. Adlarımızı bilmeden tanıyorduk birbirimizi.  Biliyorduk, aynı şarkıları, kitapları, filmleri filan seviyorduk işte.
Zaman geçti…Ben bu oldum,  o  o oldu. Zaman geçti… Aramızdan bazıları gitti. O gitti. Azalmak fena bir şey herhalde değil mi? Ben o çayı neden içmedim ki?

9 Nisan 2012

O Öyle Bir Şey Değil...


O öyle bir şey değil demek geçse de aklımdan, gelse de dilimin ucuna kelimeler, hepsini tek tek boğazımın her kertiğine sürte sürte geri almayı öğreneli çok olmadı aslında. Henüz işin acemisiyim bile denilebilir.
Herkes feryat figanken, sen susuverirsin mesela. Çünkü sen biliyorsun, o neşter senin etini kesecek. Ekmek doğrarken kesersin ya hani parmağını… Herkesin eli ayrı acır ya hani… Hani bazıları derinden keser, bazıları sıyırır geçer. O öyle bir şey değil işte. Sen bilirsin başına gelecekleri. Bilirsin ve çekersin başına geleni. Başka yolu yoktur, henüz bulamamışlardır devasını bu derdin. Bildikleri bu kadardır, bu kadarıyla idare etmekten başka çaren de yoktur. Ağlamak nafile, öfkelenmek zaman kaybıdır. Paşa paşa çekersin başına gelenleri. Boğazın düğüm düğüm olmaz, kalbin filan sıkışmaz. Birileri duyunca söylenenleri bayılacak gibi olur, sen ayağa kalkar, ‘’tamam, hazırım’’ dersin. Düşünmezsin gerisini berisini. Dirayet akar damarlarından. Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun diye şaşırır bir dost. Sen hiç şaşırmazsın...
Fon Müziği: Waves - Guthrie Govan