12 Temmuz 2011

Teğet


‘‘... Buralarda Temmuz sıcak olur. Sıcakla derdim yok. Soğuğa dayanamam asıl ben. ‘‘Sıcak memleketlerden gelmişiz,’’ derdi dedem, ‘‘ Sıcak memleketlerde her şey daha gerçek olur.’’
Anlamazdım tabii o zamanlar ne dediğini. Daha doğrusu gerçeğin bu denli nadir bulunan bir şey olduğunu bilmezdim. Bacak kadar çocuk nereden bilsin!
Şimdi de pek bir şey anladığımı söyleyemem, hatta daha çok şeyi anlamıyorum artık. O kadar da değil, anlıyorum tabii canım bazı şeyleri. Yani, eh işte, biraz.
Ama kalabalık caddelerdeki insanları anlamıyorum mesela, TV’de haber sunan o kadını hiç anlamadım, gece gündüz çalışıp mortgage’la ev, hep daha büyük bir ev alanları anlamıyorum, artık sevmedikleri kadınlarla / adamlarla kalanları da. Sonra gidenlerin neden gittiğini anlamam da mümkün değil. Ama en çok gitmek isterim ben, hep. Anlamadığımı bildiğimden olsa gerek.
Seni anlamadım bugün mesela. Bence elimi tutabilirdin. Korkmana gerek yoktu. Elimi tutsaydın bırakmazdım. Soru filan da sormazdım. Güzel gülümsüyorsun çünkü. Senin için iyi, ben bildim.
Uzun zaman önce söz vermekten vazgeçtim. Sana da söz veremezdim ama tutardım elini, bir süre... Zaman izin verdiğince... Zamanı da anlamıyorum, bak! Kindar bence. Geçiyor ki biz bilelim kıymetini. Dedim ya pek bir şey anlamıyorum ben, şimdi sana yalan söylemeyeyim.
Ara sokakları anlıyorum sanki biraz. Senin hep geçtiğin bir ara sokak vardır elbette ama ben hiç öğrenemeyeceğim. Benim sokağım güzel, buyur gel, beklerim. Selamsız adım atamazsın. Herkes herkesin halinden anlar. Bu gece mesela köşedeki bakkaldaki çocuklar meyve suyu şişesinin içine cin doldurmuşlar, önlerinden geçerken beni içeri çağırdılar, elime bir plastik bardak tutuşturdular. ‘‘İçmeyeceğim’’ dedim, fena bozuldular. Baktım olmayacak, oturdum içtim. O küçük taburelerden birine oturdum, içtim. Bir de sigara yaktım. Bakkala giren şık giyimli kadın bana tuhaf tuhaf baktı. Ben de şıktım. Senin için bugün yeşil elbisemi giymiştim. Kedi maması ve sigara aldı kadın. Çocuklar onu davet etmediler. Bana kalırsa o da bir iki tek atsa iyi olurdu. Bana tuhaf tuhaf baktı. Baksın canım, ne var? Tuhaf bakışlara alışalı çok oldu. Ne bileyim tuhafım ben de herhalde biraz.
İşte bu yüzden elimi tutabilirdin bugün bence. Ben bir şey demezdim. O derdi herhalde. Ee tabii, onunsun neticede. Arabanın ruhsatı da onun üzerinedir. Evin tapusu? Belki... Gömleklerini o ütülüyordur herhalde. Yok, o işleri sizin için yapan biri vardır, değil mi? Ben ütü yapmayı sevmem. Aman, boş ver şimdi bunları. Ama sen bugün elimi aslında tutmak istedin, biliyorum. Onu anladım. O gün de yanımda dururken, hani ayakta durduğumuz gün, o adamla konuşurken sen, yanımda kalmak istedin. Orada gerçektik biz. Sen yanımda kalmak istedin. Yeterince değil ama istedin. Belki de beceremedin. Yok, kızmadım. Neden kızayım? Senin verilmiş sözlerin var, belki ödenecek taksitlerin. Neticede var her şeyin bir öncesi, bir sonrası. Sonrasında karşılaştık biz. Teğet geçtik birbirimize demek daha doğru. Dert etme, bana çok sık olur bu...’’

Fon Müziği: The Water - Hurts