10 Mayıs 2009

Yara / Kabuk


Sağ elimin işaret parmağı ile güneş gözlüklerimi geri ittim önce. Şöyle iyice bir yerleştirdim yerine. Sonra kanayan avuçlarıma baktım, sol elimdeki cep telefonuma. Hasar yoktu. Avuçlarımın içi parçalanmıştı ama cep telefonumda hasar yoktu.
Ayağa kalktım, etrafımda toplananlara hiç ses etmeden ve kimse ile göz teması kurmadan ana caddeden, ara sokaklardan birine saptım. Zor yürüyordum. Sol dizim çok acıyordu. Sol dizimden aşağıya sıcak sıcak akıyordu kanım. Avuçlarım yanıyordu. Üstüm başım kan olmuştu. Bıraksam sicim sicim süzülürdü yaşlar gözümden. Bırakmadım. Hafif nemlenir gibi oldu gözlerim, o an çok sinirlendim kendime, ‘Bir ağla kafanı kırarım Zizania’ dedim, ‘Hele bir ağla!’
Dümdüz yürüyordum ben yolumda. Kendi yolumda. Önüme bakıyordum. Ben yürüyordum kendi yolumda. Bir anda yerde buldum kendimi. Bir anda!...Handiyse güzel bir gündü o gün aslında. Bir kere güneşliydi hava....
Bu üçüncü gün, hâlâ yürürken zorlanıyorum, hâlâ kabuk bağlamadı yaralarım. Ben hâlâ hiç ağlamadım. Canım ne kadar yanarsa yansın ağlamayacağım da. Geçecek. Önce kabuk bağlayacak yaralarım, sonra o kabuklar kendi kendine düşecek. Hiç iz kalmayacak geriye, biliyorum hepsi, her şey geçecek!...




Fon Müziği:
Buradan Uzaklara - Kesmeşeker

1 yorum:

kinik dedi ki...

geçer tabii...düşmeyin bi daha..