19 Kasım 2008

Öfkeyle Yazılan Sinema Yazısı




Filmlerde ağlayanlardanım diyerek başlamalı söze. Roman okurken de ağlayabilirim, bir şiir okuduğumda da. Hatta hiç akla gelmeyecek şarkılarda bile ağlarım.
Gerçek hayatta nefret ederim ağlamaktan. İterim habire içeri gözyaşlarını. Başkaları görsün istemem. Bilsinler istemem. Sanırım şimdiye kadar iki – üç kişinin yanında ağlamışlığım vardır en fazla. O da kurmaca dışı durumlarda. Saçma ama ne gelir elden. Bu da benim terbiyem.
Lakin dedim ya, filmlerde ağlarım. Meşru nedenler verir filmler ağlamak için. Bir kere ortalık karanlıktır. Hem katharsis diye de bir şey vardır. Gayet mantıklı. Brecht'e selam olsun. O da aslında haklı.
O kadar konuştular ki hakkında, ‘ hadi ben de göreyim’ dedim. Önce korsan bir DVD alsam, evde seyretsem diye düşündüm. Sonra ülke sinema endüstrisine katkıda bulunmak gibi bir güdüyle dün gece sinemaya gittim.
Gittim de iyi mi ettim bilmem. Fena halde sıkıldım. Çok sıkıldım. Üstüme üstüme gelen gecikmiş ergenlik sendromundan zaten uzuncadır bıkmıştım, bu film tuzu biberi oldu. Filmin esas oğlanına feci gıcık oldum. Karşıma çıksa suratına tokadı yapıştırırım, o derece.
Sözümü hiç sakınmayacağım. Bildiğin dallama işte esas oğlan. Hem de önde koşanı. Neymiş yalnızmış, ıssızmış, bağlanamıyormuş vs. Nasıl da bildik, nasıl da klişe! Gecikmiş ergenlik sendromundan muzdarip adamın teki göya aşık olmuş. Salak acaba aşkın ne demek olduğunu biliyor mu? Ama sonra bir bakmış, amanın bağlılık, sorumluluk falan filan girmiş devreye. Özgürlüğüm elden gidiyor melodisi eşliğinde derhal arazi olmuş.
Aslında filmin hakkını yememek gerek, gerçek bir Türk filmi bu. Çok buralardan. Filmi beraber izlediğim karşı cinse mensup ecnebi arkadaşım, filmden çıktıktan sonra bir sürü soru sordu. ‘Peter Pan’ dedi, ‘böyle de olur mu yahu, amma da abartmışlar, di mi’ dedi. Dedi de dedi. Resmen şaşırdı esas oğlanın haline. Sımsıkı sarıldım kendisine, ‘sus’ dedim, ‘dur, ben sana bir sarılayım’. İstiklal Caddesi’nin ortasında kendisine kocaman sarıldım, uzun süre bırakmadım.
O ne sevişme sahnesi öyle?!? O da çok buralardan. Türk erkeğinin hakikaten var seksle böyle bir derdi. Sevişemez bir türlü. Utanır mı, erkekliğine halel gelir diye mi korkar bilemem ama vardır işte. Performans kaygısı değil bu sadece. Güvensizliklerinde haklılar belki de, insan hayatta ‘erkek’ olmayı beceremeyince, nasıl sevişecek ki bir kadınla yaraşır şekilde?
Esas kızdan da bahsetmek isterim. O da en hafif tabiriyle salak , efendim. Adamın nesini unutamadın onca sene sonra? Nesine hâlâ aşıksın?
‘Dallama kızım o, dallama’ diye bağırmamak için kendimi zor tuttum sinemada. Hatta yanımdaki arkadaşım, mırmır konuşuyorum diye belli aralıklarla ağzıma patlamış mısır tıkıp durdu. Boğulacaktım.
Evlenmişsin, hadi onu geçtim çocuğun olmuş. Demek ki adamın tekini ondan çocuk yapacak kadar sevmişssin. Adam da adammış, elini taşın altına koymuş. Ne işin var hâlâ Peter Pan kılıklı adamla? Haa laf olsun diye evlenip çocuk yaptıysan, oh olsun o zaman sana. Müstahak!
Bu vesileyle Türk annelerine de seslenmek isterim buradan. Erkek çocuk sahibi olmak sorumluluk ister. Aklınızı başınıza devşirin. 40 yaşına gelen erkek çocuklarınızın tuvaletten ‘bittiii’ diye seslenecek kadar size bağlı ve bağımlı olması iyi bir şey değildir. Lütfen bırakın bez aşamasını geçtikten sonra doğal süreci izleyip büyüsünler.
‘Ratatouille’ adlı çizgi filmde ağlamaktan helak olan ben, salondaki hilafsız biz hariç herkesin ağladığı bu filmde bir damla gözyaşı bile dökmedi. Üstelik yanımdaki adam, ağlasam her türlü şefkati gösterebilecek, empati kurma yeteneği gelişmiş biriydi. Omuzları da gayet geniş.
Alper, Ada, filmin hiçbir karakteri bana değmeyi başaramadı. Hepsi ortalıkta görmekten çok sıkıldığım tiplerdi. Buna Beyoğlu da dahil. Filmin müziklerini tenzih etmek gerek. Hatta bir tek o iyiydi dersem abartmış olmam.
Diyeceğim odur ki, adam gibi adamlar var ortada. Bu gördüğünüz tam bir dallama. Evet, çok var onlardan. Lakin kısa süre sonra görünmez olacaklar, işsiz güçsüz dolanacaklar ortada, kel kalacaklar, göbeklenecekler misal. Hiç olacaklar. Aslında en çok korktukları gelecek başlarına; ne kimsenin ilgisini çekecekler ne de şu hayatta bir halt olacaklar. Aman yanlış anlama olmasın, burada bir halt olmaktan kastedilen maddî bir şey değil. Birini mutlu etmekten aciz, kendi mutluluklarını kurmaktan aciz zavallılar olarak uyanacaklar her güne. Budur demek istediğimiz.
Lakin tanrıya şükürler olsun ki var hakikaten ergenliklerini sancılı olsa da atlatmış adamlar. Onları seviniz. İnanın daha sevilesiler. Daha iyi sevişirler.
Rica edeceğim postmodern anlamlar katmayalım işin içine, dallama tüm zamanlarda dallama işte. Yok öyle, yok bağımsızlığım, yok cartım curtum. Ne saçma bir akıl yürütme, mitleştirme!
Kadın kadın, erkek erkek. Doğamıza bir zahmet sahip çıkıp farkında olalım. Kendisinin farkında olmayan kadınlardan, adamlardan da rica edeceğim uzak duralım. Sadece beyaz perdede olsalar bile.

3 yorum:

Kaptanzade dedi ki...

Oh be, sonunda şu filme ben gibi düşünen birini buldum. Hay klavyene sağlık olsun.

kinik dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Merkatia dedi ki...

Ta kutuplardan kalkip ta issiz adam'i izleme firsatim olmadi ama dunden beri bir anlamadin'i dinler dururum. Bir dolu yorum okudum. Sonra bir zamanlar asik oldugum adami dusundum, icimde hic bir tel kiprasmadi, durttum, itekledim, ama ne huzunlendim, ne hayiflandim. bitmis. Allahima sukurler olsun ki bitmis diyerek, kenan dogulunun cakkidi sarkisina gobek attim.
harika ifade etmissin. Ergen bunyeleri ergenken severiz biz kadinlar, sonra onlar sag biz selamet.