27 Eylül 2008

Orospu Bohçası, Bavullar ve Origami



Bavul hazırlamak, biraz origami gibi bir şey sanki. İkisinden de hoşlanmıyorum ben.
Kendi bavulumu ilk kez ortaokuldayken hazırlamıştım. Bir Kapadokya gezisi öncesi. Küçük, sevimsiz kahverengi bir bavuldu benimkisi.
Son kontrolü yapan Asiye Abla, ikide bir patlayan fermuarı çekmeden önce bavulun içine şöyle bir bakınca çığlığı basmış; ‘Ne bu böyle, orospu bohçası gibi olmuş’ diyerek azarlamıştı beni. Annem görmeden, giysilerimi çıkarıp ütülemiş, bavulumu tekrar yerleştirmişti.
‘Orospu bohçası’ lafı fena halde kafama takılmıştı o zamanlar. Nasıl bir şeydi ki bu orospu bohçası dedikleri?
Gezi dönüşü, sınıf arkadaşlarımdan Ö hazırlamıştı bavulumu. Hatta annem hayran olmuştu. Tişötlerimi nasıl tezgahtar gibi katlayabildiğimi sormuştu defalarca. Ö yaptı diyememiştim önceleri. Hoşuma gitmişti katlamaktaki hünerimin takdir edilmesi. Belli ki mühim bir şeydi bu katlama işi. Sonraları annem durumu abartıp herkese bu meziyetimden bahsetmeye başlayınca, içim rahat etmemişti de söylemiştim gerçeği.
Katlayamam ben doğru düzgün hiçbir şeyi. Hafakan basar hatta, söz misali katlamam gereken çamaşırlar olduğunda.
Bavul hazırlamaktan hoşlanmamamın yegâne nedeni bu değil elbette. Sevmiyorum eşyalarımın bazılarını alıp bazılarını geride bırakmayı. Karar vermek zorunda olmak da en az katlamak kadar sıkıntılı.
Mesela şimdi bu üzerinde tatil fotoğrafları olan terlikler; gelmeli mi benimle? Ya da şu pareo’yu bıraksam ne olur? Arar mıyım onu? Ya da o pareo, ben bavulumu alıp gittikten çok sonra, ‘beni nasıl da bıraktı burada' der mi arkamdan? Ya şu camdan domuz, neden getirdim ki ben onu? Geri gitmeli mi? Burada kalsa, yalnızlık çeker mi? 'Ne işim var benim burada' der mi? Bir akşamüstü gezisinde, başka bir tatil beldesinden aldığım küpeler de bakıyor dikdik komodinin üzerinden. Takar mıyım onları bir daha? Boynumda atkım, elimde eldivenlerim varken, onlar da sallanır olurlar mı kulaklarımda? Yoksa bu yaza ait olduklarından, bu yaza ait pek çok şey gibi onları da ardımda mı bırakmalıyım ben şimdi? Peki ya şu yerel gazeteler? Eve sığamadığımı konu komşu, hatta sürekli kargoyla gelen kitapları getiren postacı bile bilirken, neden biriktiririm ki ben tüm bunları?
Origamiye gelince; ben hiç origami yapmadım ki. Hep ‘orada yapılmış olanlar’ vardı. Aa yalan! Şimdi hatırladım, uçaklar yapardım. Hiçbir yere gidemeyen, hep ayaklarımın dibine düşen uçaklar.
Yok yok, bir şeyleri katlamak için uğraşmak da, bavul hazırlarken ‘kararlı’ olmaya çalışmak da nafile.
Bunu bilir, bunu söylerim ...

Hiç yorum yok: